Hani derler ya ‘dost insanın seçebildiği kardeşidir’ diye konuya buradan giriş yapmak isterim. Dostlar Romalılar vatandaşlar beni dinleyin; dinleyin ki bu kavramın hayatımızı nasıl da güzel kıldığını bir kez daha hatırlayın.
İnsanın kendiyle dahi el sıkışmayı başaramadığı bir dünyada, bir dostun elini tutması, hatta sıkıca sarması sizce de mucize gibi değil mi? Bu kadar kıymetli bir şeye sahipken de değerini bilmek gerekmez mi? Mesela, dostunuzun da akmakta olan bir hayatı olduğunu unutmamak gibi. Sizin ona ihtiyacınız olduğu kadar onun da kendi dostunun elini tutmaya, ona yaslanmaya ihtiyacı olduğunu aklınızdan çıkarmamak gibi.
Çetele tutarak değil, adına yakışır biçimde dostumuza, onun yaşantısına saygımızdan ve sevgimizden ötürü; yanında, gerekirse önünde ve ya arkasında durmalıyız. Bazen yaralarını iyileştirmek için merhemi olmalı, bazen de kahkahalarına en yüksek kahkahalarımızla eşlik etmeliyiz.
Dostluk ilişkisini her dem taze tutmak bizlerin elindedir. Bazen hep yanımızda olan insanların yokluklarını bilmediğimiz için, değerini bilmez hep var olacaklarmış gibi hoyratça davranabiliriz. Bizler dostluğun kıymetini algılayıp ona göre bir duruş sergilemeliyiz. ‘Yürünmeyen yollar diken ve çalılarla kaplanır’ demişler. Tam da bu sebepten dostumuzu ihmal etmemeliyiz. Hal hatır sormaktan öte, zaman zaman derinlere de inmeliyiz. İnsanın kendine dahi açamadığı yanına ayna; bazen ikinci bir göz, gözlük olmalıyız.
Günümüzde sanılanın aksine, güzel günleri paylaşmak, kötü günleri paylaşmaktan daha zordur. Kimi insanlar mutlulukları, başarıları, güven ve sevgi duygusunu beraber yeşertmek yerine; sözüm ona dostlarının kötü zamanlarında onları dinleyip, beraber üzülerek, hatta akıl vererek, hiç de amacına hizmet etmeyen bir tutum benimsiyor, kim bilir belki de kendilerini bu şekilde daha önemli hissediyorlar.
Bir diğer can sıkıcı başlık da, kendi içinde başlı başına bir konu aslında. Zaman içerisinde ilişkiler yıpranabiliyor, kendini tüketebiliyor. Belki yeterince korumadığımız için aşınıyor. Eğer bu beraberliği her türlü çabamıza rağmen kurtaramıyorsak; üzmeden, kırmadan, yıkıp dökmeden kabullenmek en doğrusudur. Vakti geldiyse, denilebilmelidir.
Velhasıl kelam dostumuzu sevelim, sayalım, koruyup kollayalım, yanında olalım; lakin kapıyı çalmadan da içeri girmeyelim.