Başlangıçta bir cümle ile özet geçeceğim ki; yazının devamını okumayacak olanlar da bu naçizane arzumdan bihaber olmasın. Evet başlıyorum. ‘’Ooo o Zeynep yok mu o Zeynep; aklı olan gördüğü yerde yolunu değiştirir, öyle böyle şirret değildir o kız’’ Budur. Bu algıyı oluşturduğunuz vakit, emin olun hayatınız büyük ölçüde kolaylaşacaktır. Takdir edersiniz ki, ben bir arkadaşımdan! biliyorum. Buraya kadar okuyanlara teşekkür edip, biraz detaya girmek isterim.
Toplum dediğimiz kurum, içinde yazılı yazısız bir çok kuralı barındırır. Benim en beğendiklerimden bir tanesi de şudur ki;’ herkes önce kendi kapısının önünü temizlesin’; bu sayede zaten her yer puri pak olmaz mı a dostlar? Burada şair ne demek istemiş, sen önce bir kendine bak, kendinle yüzleş, bir şeyler değişsin istiyorsan buna kendinle başlaman gerektiğini bil. Hatalarını gör, düzeltebileceklerin üzerinde çalış, olmuyorsa kendini olduğun gibi kabul et. Sen ne kadar olduğunu bilirsen toplum dediğimiz olgunun içinde kendine doğru bir yer edinir, başka insanları da gereksiz yere meşgul etmemiş olursun. Coğrafyamızda hayatı boyunca ergen gibi yaşamayı; ilişkilerini bağlılık üzerine kurulu zanneden oysa bunun bir tür bağımlılık olduğunu dahi bilmeyen bir güruh yaşıyor. Buna da çeşit çeşit isimler koyuyorlar. İşte tam bu nokta diğer grup kendine duvarlar örmeye başlıyor. Duvarlar bazen iyidir aslında, uçup kaybolmaktansa, çarpıp kendine gelmek için iyi bir fırsattır. Lakin bunun bir derecesi olmalıdır ki; özgürlük denilen şey her isteğini yapabilmek değil; kimi zaman yanlış bir şey yaptığında onu düzeltmeye, açtığı yaraya merhem olmak demektir. Yani çok klasik olacak ama bir başkasının sınırının başladığı yerde senin sınırın son bulur kardeşim. Bu kadar da basit bir denklem.
Şimdi bu derece anlaşılabilir bir durumu dahi neden hayatımıza sokup daha huzurlu yaşamıyoruz da, durup dururken şirret olmak istiyoruz kısmına gelelim. Hem de dünyanın en pembiş insanlarından biri olarak J Çünkü insanlar meraklı; bu merağın şiddeti de o kadar yüksek ki hangi ölçü birimiyle anlatayım bilemedim. Ama enteresan olan şu ki, insanlar kendileriyle ilgili merak içerisinde değil. En yalın haliyle bir kitabı, bir filmi belki sevdiği birinin o gün nasıl hissettiğini, yeni aldığı bir şeyin ne zaman geleceğini … merak etmiyor. Elalem adı altında geçen başkaları var ya işte bu grubu merak ediyor, hem de çok. Ne yemiş, ne almış, kimle görüşüyor vs. vs. Yazık hayatlar olarak betimlediğim bu topluluğa başka da bir şey söylemek istemiyorum.
O halde ne diyoruz, ŞİRRETLİK rocks you babe!!!