İzafi bir durumdur. Haliyle ben kendimden bahsedeceğim. Bir kere hayatımın bir dönemine damga vurmuş biri, olsa da olur olmasa da noktasına geldiyse vazgeçerim. Sırf gerginlik oluşmasın, tartışma çıkmasın diye ortam içinde sabır değil tahammül ettiğim kişilerden de vazgeçerim. Karşıdakinin kendince seni aptal yerine koyduğu; özellikle bir enayi tarafından enayi muamelesi gördüğüm durumlara maruz kaldığım zaman; bazen bıyık altından gülme moduna geçsem de, nihayetinde kendimi bu zavallılardan kurtarmam da fazla zaman almaz. Artık sebebini de isterse o düşünsün. Enerji emici, hep bekleyen, verme noktasında fakir ve en önemlisi kendini vazgeçilmez sananlar. Sonuçta hayatta kendin dışında yerine göre evladından dahi vazgeçilebiliyorken, insanların bu ruh haline bürünmeleri, çok şaşırtıcı gelmiştir bana. Bir de hadsizlik ve saygısızlığın sınırlarımı zorlaması beni harekete geçirir. Zaten bana göre hayatta en tehlikeli şeylerden birisi kendini bilmemek, kibir ve aşağılık kompleksi. Pimi çekilmiş bomba misali. Bu tiplerin de notunu verir vermez, çıkış. Bizim de kendimize göre bir deşifre kabiliyetimiz var Allah’a şükür. Bu da şu an aklıma geldi, hizmet sektöründe çalışan insanlara zavallı ve değersizmişçesine davranan ağır kırolar ve hizmet sektöründe çalışıp; “iyi günler”, “günaydın”, “kolay gelsin” gibi gayet naif cümlelere dahi cevap vermeyen geri zekalılar. Ya zaten isteyene sebep çok, ben de otuzdan sonra sıkıcı kalabalık yerine mütevazı ve keyifli kısıtlı sayıda insan sevenlerdenim. Bir de olmayan olmayacaktır, çok çabaya yıpranmaya da, yıpratmaya da kanımca gerek yok. İnsanları olduğu gibi kabul etmek, aksi takdirde sakince vedalaşmak bence insanın gerek kendisine gerekse karşıdakine yapabileceği en şık hareketlerden biri. Yani öyle işte. Ve ne demiş Küçük Prens; bir şeye verdiğin değer, ona verdiğin emekle ilintili. (Böyle bir şey olsa gerek) See u!