Mesela ben kahve makinesinin çıkardığı sesin hastasıyım. Düğmeye bastığın an tok bir ses geliyor ya direkt güven hissi uyandırıyor bende. Hele de günün ilk kahvesi amaçlı kullanılıyorsa, başka bir mutluluk verir insana. Etrafta mini mini kalpçikler uçuşur. Ardından o suyu alma anı, güne dair hazır olma özgüveni verir. Hele o son evre yok mu, neredeyse hiç çaba sarf etmeden elde edilmiş ve tamamen sana ait, çılgınca istediğin bir şeye sahip olmanın verdiği şımarık gurur. Benim makine yaklaşık ayda bir aptala bağlıyor, kafa ütüleyici bir vızırdamayla error veriyor. Onun da kendi içinde başka bir hazzı var. Klasik bir Türk olarak hemen aç-kapa yapıp, süreci baştan alıyorum. Bu da böyle tatlı bir heyecan yaratıyor. Bir de öyle bir motivasyon içerisine giriyorum ki, o enerjiyle makinenin normale dönmeme olasılığı mümkün değil; yok. Bir diğeri, eve girmek üzere kapıya anahtarı takıp kilidi açtığın anda çıkan ses. “Selam dünyam, ben geldim” duygusu. Güven ve huzur baskın olmak üzere, bir neşe hakim. Elinde bir oyun hamuru var istediğin gibi şekillendirebilirsin, sıfır müdahale. Ben kendi projelerimi sevenlerdenim. Çünkü en büyük mutlulukları da, mutsuzlukları da kendi yönetimimle yaşadığıma inanırım. Kahkaha sesi de inanılmaz içimi ısıtır. Ama bildiğim insanların. Çünkü gülen insan gözü diye bir somut çizgi vardır aklımda. Bazılarının gözleri kısılır, gözbebeğinin içi aydınlanır ya… Ama bilinmeyen bir kahkaha sesi de ayrı bir heyecan kaynağıdır. Çünkü hayal ederim. Öyle neye güldüğünü falan değil, o kahkahanın fiziksel izdüşümünü. Var böyle başka başka şeyler de şimdilik burada noktalayalım. Gülümseyen bir ceylan figürü ekleyerek bitiriyorum yazımı. Eyvallah!